15 Şubat 2013 Cuma
Foucault'un ‘Bölücü pratikler’ olarak nitelendirdiği şey , bireyin toplum içinde sınıflandırılması ve kimi bireylerin toplumdan dışlanmasını kapsamaktadır. Bu sınıflama ve dışlama biçimi, normal-anormal, akıllı- deli, hasta-sağlıklı, kötü-iyi, suçlu-suçsuz gibi ifadelerle kendini gösterip; hapishane, hastane, okul, işyerleri gibi mekanlarla işlerlik kazanmaktadır. Foucault , “Disiplinleriyle hastaneler, tımarhaneler, öksüzler yurdu, okullar, eğitim evleri, fabrikalar, atölyeler ve nihayet hapishaneler; bütün bunlar on dokuzuncu yüzyılın başında yerleştirilmiş ve hiç kuşkusuz sanayi toplumunun ya da kapitalist toplumun işleyiş koşullarından biri olmuş olan iktidarın bir tür büyük toplumsal biçiminin parçasıdır. Đnsanın vücudunu, varlığını ve zamanını işgücüne dönüştürmesi ve onu kapitalizmin işletmek istediği üretim aygıtının hizmetine sokması için bütün bir zorlama aygıtı gerekli oldu; ve bana öyle geliyor ki, insanı kreş ve okuldan alıp kışladan geçirerek, hapishane veya akıl hastanesiyle tehdit ederek –‘ya fabrikaya gidersin, ya da hapishaneye veya tımarhaneye düşersin!’-sonunda düşkünler evine götüren bütün bu zorlamalar aynı iktidar sisteminden kaynaklanıyor” der. Đktidar, ‘bölücü pratikler’ sayesinde, hem toplumsal bir kategorizasyon yaparak yönetim işini kolaylaştırmış hem de kendi üstünlüğünü bireylere kabul ettirmiş olur. Yani iktidar, “...başkalarının dışsallığı içinde Başka’nın farkını temsil etmektedir” (Foucault, 2006b:278).
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder