22 Kasım 2013 Cuma

ötekilik

Hegel, kendilik bilincinin ne olduğu ve nasıl belirdiği kadar, nasıl göründüğünü
de açıklamaya çalışır. Kendilik bilinci, duyusal olarak algılanan
var olan dünyadan gelen bir refleksiyondur. Ve zorunlu olarak ötekilikten
geriye dönendir. Kendilik bilinci olarak bu (ötekilik), harekettir. Otelciliğin
aşılamayacağını düşündürten Hegel'in sistemi, bir yandan da otelciliğin
ontolojik olarak aşılabilirliğinin olanağını sunmaktadır. Bu izlek bizi,
Hegel'in, farkı ayrıcalıklandıran bir sistem ortaya koyup koymadığı sorusuna
götürür. Son olarak soracağımız ve Ötekilik meselesi bakımından
hayatî önem taşıyan soru budur. Fark, önceliğe sahip ise, özdeşliğe boyun
eğdirilmiyorsa ya da bütüncülleştirmeye yönelik bir amaca zorlanmıyorsa,
indirgenemez bir farktır. Hegel, farkı böyle ele almayan ve dolayısıyla
da kapanmaya mahkum bir sistem kurmakla eleştirilir çoğu kez (örn
Derrida, Foucault, Butler). Eleştirenler, örneğin Butler, farkın indirgenemezliğini
vurgulamak için, iki tür fark arasında, "diyalektik ve diyalektik
olmayan fark" arasında, bir ayrım geliştirir. Diyalektik fark, ki Butler'a
göre Hegel'inki budur, ontolojik farkın görünüşlerinden sonra gelir ve
daima özdeşliğe yönelir. Bu yönelme, fark ve birlik arasında sonsuz bir
salınımdan başka bir şeye yol açmaz. Diyalektik olmayan fark ise, herhangi
bir sentetik birliğin içinde asimile olmaya direnendir (Butler, 1987:
183-184); dolayısıyla doğurgan olan budur. Devamında bu eleştiri, indirgenemez
farktan kaynaklanan özneye içkin bölünmenin, diyalektik bir
sistemin yaratılmasıyla aşılamayacağına işaret eder. Özne, hep öteki ile
birlikte var olacaktır ama birleşerek (unity) değil... Hegel'de ise Ötekilik,
kendilik bilinci için bir fark öğesi olarak bulunmaktadır. Ancak aynı
zamanda, kendilik bilinci için, bu fark ile kendisinin birliğidir. Görünen,
kendilik bilincinden bağımsız bir dünyadır; hakikat ise, kendilik bilincinin
kendisiyle birliğidir. Buna paralel olarak, görünen, ötekinin benden
bağımsız varlığıdır; hakikat ise ötekinin Ben ile birliğidir. Bu birlik,
bölünmüştür (divided). Çünkü Hegel düşüncesinde varlık biçimine sahip
olmayan fark, ancak bölünmüş bir birlik olarak yani ötekilik içinde varlık
biçimi kazanmaktadır. Bu, Hegel'in, ötekinin varoluşunun nedenini görmek
bakımından farkın indirgenemez olduğu bir sistem tasarladığını öne
süren bir diğer yorumdur (Rauch ve Sherman, 1999). İnsanların birbiriyle
ve dünyayla ilişki kurma tarzını gözden geçirmesine yol açabilecek -ana
hatlarıyla- bu türden yorumların, kuşkusuz yaşamsal sonuçları söz
konusudur. Öznenin Öteki içindeki yolculuğunun sürekliliği, ancak farkın
indirgenemezliği koşulunda olanaklı görünmektedir. Öyleyse Hegel'in,
yeryüzü yolcusu için zaten çoktan sona ermiş bir yolculuk ve sonuçta da
huzura kavuşacak bir yolcu tasarlayıp tasarlamadığı, yeniden düşünülmelidir.
Nihâyetinde her tasarım gibi bu tasarımın ahlâkî ve politik sonuçları
da, şiirsel ve büyüleyici sözlerin ardında belirsizleşme riski altındadır.
Hegel, kendilik bilincinin ne olduğu ve nasıl belirdiği kadar, nasıl göründüğünü
de açıklamaya çalışır. Kendilik bilinci, duyusal olarak algılanan
var olan dünyadan gelen bir refleksiyondur. Ve zorunlu olarak ötekilikten
geriye dönendir. Kendilik bilinci olarak bu (ötekilik), harekettir. Otelciliğin
aşılamayacağını düşündürten Hegel'in sistemi, bir yandan da otelciliğin
ontolojik olarak aşılabilirliğinin olanağını sunmaktadır. Bu izlek bizi,
Hegel'in, farkı ayrıcalıklandıran bir sistem ortaya koyup koymadığı sorusuna
götürür.
Bilincin, duyusal ve algılanan dünya ile ilişkisinde, dünyanın bilinç
için bir deneyim hâline dönüşmesi, yani kendilik bilinci olarak dünyanın
deneyimlenmesi, Hegel sisteminde bir arzu deneyimi olarak ortaya ko-
nulur. Hegel, arzu (desire) kavramını, farklılık olmayan duyusal ve algılanan
dünyanın, bir farklılık olarak deneyimlenmesini açıklarken devreye
sokmaktadır (Hegel, 1977: 104-105). Kendisi farklılık olmayan duyusal
ve algılanan dünyayı, bilincin bir farklılık olarak oluşturması, arzu deneyimi
anlamında olanaklıdır. Öyleyse Hegel'de kendilik bilinci, genel olarak
Arzu'dur. Bilincin bilme yönündeki hareketi, bir arzu biçiminde açığa
çıkmaktadır. Kendilik bilinci, dış bir nesneye gereksinir; ne var ki bu dış
olan şey, öteki, aynı zamanda onu sınırlandırandır da. Kendilik bilinci, bu
dünyayı kendisinin bir niteliği olarak yeniden edinirken, duyusal ve algısal
olan bu dünyanın bilinç ile birleşmesi (unify) gerekmektedir. Bu birleşme,
kendilik bilincinin duyusal eklemlenmesi olarak, Arzu'dur. İnsan
arzusu, Hegel'de, düşünümseldir ve düşünümsel oluşuyla hayvani arzudan
ayrılır.
Dünyevî olanı arzulayarak, kendilik bilinci dünya ile birleşir. Arzu,
daima başka bir şeye yöneliktir. Arzu, amaçlıdır. O, daima, verili bir nesneye
ya da Öteki'ne duyulan arzudur. Öyleyse Hegel'de kendilik bilinci,
basitçe dış bir nesneyi arzulamaz. O, aynı zamanda başka bir kendilik
bilincini arzular. Arzunun doyurulduğu döngünün dışında gerçekleşir
kendilik bilinci. Kendiliğin ilk deneyimi, dış gerçekliğe bağımlılığının
farkına vardığında, nesneyi tüketerek bu bağlılığı yadsımasıdır. Hayvani
bilincin bu başarısız yadsımalara mahkum olduğu yerde, insan bilinci
çabucak bozulan (tükenen) nesne yerine, başka bir arzulayan özneye yönelerek
farklılaşır. Böylelikle başka bir kendilik (self), tikellik kazanmış
olan bir kendilik bilincini onaylayarak, onu destekler. Ötekilik, arzu olarak
eklemlendiği durumlarda, kendilik bilincini güçlendirir. Bu nedenle
Hegel, kendilik bilincini "zorunlu olarak ötekilikten geri dönüş" olarak da
" tanımlamaktadır: "Kendilik bilinci, ancak başka bir kendilik bilinci içinde
tatmin olur... Ancak bir başkası için de var olduğunda kendilik bilinci
i kendinde ve kendisi için var olur" (Hegel, 1977: 110-111).
Hegel'de özne, karşılıklı olarak dışlayıcı bir biçimde arzular: Başka
bir şeyi arzularken, kendimizi kaybederiz; kendimizi arzuladığımızda,
dünyayı kaybederiz (Butler, 1987: 34). Ancak bütün bu kayıplar da, bilincin
kendisinde korunmakta, alıkonmaktadır. Çünkü Hegel, özne ve
onun dünyası arasında ontolojik bir bağı önvarsayan bir arzu tasarlamaktadır:
"...bu öteki, gerçekte gözden kaybolsa da (vanished), onun anları
(moments) aynı zamanda az çok muhafaza edilir ve kayıp da bunun
içindedir" (Butler, 1987: 63). Hegel bu nedenle, kendilik bilincinin ancak
arzunun bozulabilir bir nesneye yönelmediği zaman, ama onun yerine
başka bir arzulayan özneye yöneldiği zaman 'gerçekten' ortaya çıktığını söylemektedir (Dews, 1987: 53).

HEGEL'DE KENDILIK
BILINCI VE ÖTEKI
IÇİNDEKİ YOLCULUK
Çiler Dursun
En büyük yoksunluk fiziksel bir dünyada yaşamak
değildir; kişinin arzusunun umutsuzluktan geldiğini
söylemenin zorluğunu hissetmektir.

hegel'de arzu

Hegel, arzu (desire) kavramını, farklılık olmayan duyusal ve algılanan
dünyanın, bir farklılık olarak deneyimlenmesini açıklarken devreye
sokmaktadır (Hegel, 1977: 104-105). Kendisi farklılık olmayan duyusal
ve algılanan dünyayı, bilincin bir farklılık olarak oluşturması, arzu deneyimi
anlamında olanaklıdır. Öyleyse Hegel'de kendilik bilinci, genel olarak
Arzu'dur. Bilincin bilme yönündeki hareketi, bir arzu biçiminde açığa
çıkmaktadır. Kendilik bilinci, dış bir nesneye gereksinir; ne var ki bu dış
olan şey, öteki, aynı zamanda onu sınırlandırandır da. Kendilik bilinci, bu
dünyayı kendisinin bir niteliği olarak yeniden edinirken, duyusal ve algısal
olan bu dünyanın bilinç ile birleşmesi (unify) gerekmektedir. Bu birleşme,
kendilik bilincinin duyusal eklemlenmesi olarak, Arzu'dur. İnsan
arzusu, Hegel'de,düşünümseldir ve düşünümsel oluşuyla hayvani arzudan
ayrılır.

kendilik bilinci

Kendilik bilinci, saf hâle
gelmek için, sadece maddî nesnelere bağlı olmadığını göstermek zorundadır.
Oysa kendilik bilinci maddî nesnelere ikili biçimde bağlanmıştır:
O, kendi canlı bedenine bağlıdır ve onaylama istediği öteki kişinin canlı
bedenine de bağlıdır. Maddî nesnelere bağlı olmadığını göstermek için
giriştiği ölüm/kalım mücadelesinde, ötekini öldürmeye çalışır. Böylece,
ötekinin bedenine bağımlı olmadığını gösterebilecektir. Bu mücadelede
kendi yaşamını riske ettiği için de, kendi bedenine de bağımlı olmadığını
sergilemektedir. Dolayısıyla iki bireyin başlangıçtaki ilişkisi, huzurlu bir
karşılıklı tanıma değil bir çarpışmadır. Kojeve'in "saf prestij için mücadele"
dediği bu mücadelede bir kendilik bilinci, ötekini onaylaması gerekmeksizin
tanınmayı elde etmek için, ölüm riskini göze alır yani fiziksel
varoluşun zorlamalarından kendisini tamamen koparır. Mücadelenin
sonucu, efendi-köle arasındaki karakteristik ilişkinin kurulmasıdır. Efendi-
köle ilişkisi, bundan dolayı, kendilik bilincinin en yüksek eşitsizlik
noktasını temsil eder. Tam tanıma (bütünüyle karşılıklılık), ancak insan
bireyler kendiliğinden emin olmaya son verirlerse; kendi kesinlik ânına
tutunmayı bırakırlarsa; ancak kendilerini ve birbirlerini toplumsal dünyanın
pratik birliği içindeki ortak katılımcılar olarak görürlerse gerçekleşebilir.
Bu, Hegel'in "Biz olan Ben, Ben olan Biz" dediği durumdur. Bu,
mutlak Tin'dir (Geist).

kendilik bilinci


Hegel'e göre, bilinçlerin ilk karşılaşması, istikrarsızdır: Bilinç,
kendini ancak ötekinin içinde yansıyarak ve öteki tarafından tanınarak
kavrayabilir. Bu ikilemin ilk sonucu, karşılıklı taklidin komik durumudur.
Bu düzeyde bilinç, tanıma zeminini kaybetme korkusuyla, kendi ötekisinden
farklılaşmaya cesaret edemez ve tam da bu nedenle rakibi karşısında
üstün bir konum elde edemez. Bu tuzaktan kurtuluş, bir kendilik
bilincinin evrenseli kavraması ve kendisini fiziksel zorlamalardan bütünüyle
koparması ile başlar. Artık Öteki her şey, onun için zorunlu değildir
ve olumsuz bir nesne olarak özelliklendirilir. Ama Öteki de bir kendilik
bilincidir. Bir tekil, diğer tekil ile dolaysız olarak karşılaştığında, her biri
diğeri için bağımsız biçimler olurlar. Her biri kendisinden emindir, kendisi
için kesindir ama ötekinden emin değildir ve öteki kesin değildir. Ancak
öteki onun için ve o da öteki için olduğu zaman, kendi için var olmanın
mutlak soyutluğuna ulaşabilirler. İki kendilik bilincinin ilişkisi
Hegel'e göre, bir "ölüm kalım" ilişkisidir. Her bir kendilik bilinci, kendisini
ölüm kalım mücadelesi içinde ötekine kanıtlar.

kendilik bilinci

Hegel'e göre kendilik bilinci, iki uca (extreme) ayrılan bir
orta terimdir. Bu uçlar, biri sadece tanıyan, diğeri sadece tanınan olana
kadar birbirine karşıt hâle gelirler. Her bir uç, kendini kendisiyle dolayımlar
ve kendini kendisiyle birleştirir. Her bir uç kendisi için ve öteki
içindir. Uçlar, her biri ötekini karşılıklı tanıdığında kendilerini tanımış
olurlar. Tanıma, kendi birliği içinde kendilik bilincinin kendisini kopya-

kendilik bilinci


Kendilik bilinci, kendi ötekiliğinin üstesinden gelmek
zorundadır. Üstesinden gelmek için olumsuzlar. Olumsuzlanan/yadsman
şey, öncelikle ötekinin bağımsız varlığıdır -ki böylece kendilik
bilinci kendisinden emin hâle gelir; ikinci olumsuzlama öteki içindeki
kendi varlığını yadsımasıdır. Hegel'e göre kendilik bilincinin başka bir
kendilik bilinciyle ilişkisi içindeki bu hareket, esasında tek bir harekettir.
Ama kendilik bilincinin bu eyleminin anlamı iki türlüdür: O, hem kendi
eylemi hem de ötekinin eylemidir. Eylem ötekine yöneldiği kadar, belki
de daha çok, kendisine de yönelik bir eylemdir.

tanıma

kendilik bilincini kendinde ve kendisi için var eden şey,
bir başkası için olması, yani tanınıyor olmasıdır. Ancak tanıma sayesinde
kendilik bilinci kendi ötekiliğinde kendi birliğinin farkına varır. Demek
ki kendilik bilinci, sadece basit bir dış nesne değil, başka bir kendilik bilinci
ihtiyacı içindedir. Kendisini görebilmesi için aynaya gereksinmektedir.
Kendilik bilincinin, kendisinden kaynaklanan başka bir kendilik
bilinci ile karşı karşıya gelmesi zorunludur. Hegel'e göre bu, ilkin öteki
bir nesne olarak kendisini bulduğu noktada kendisini kaybetmesiyle; ardından
da ötekini zorunlu olarak görmeyerek onu yadsımasıyla gerçekleşir
(Hegel, 1977: 111).

tanıma

Tanıma, bilincin nesneyi olumsuzlamasına rağmen ona olan bağımlılığını
sürdürdüğünü/alıkoyduğunu anladığı anda belirir. tanıma, öznenin kuruluşu için zorunludur.
Dolaylı birlik olarak hakikat, kendindeki Ötekiyi düşünmesi ile açımlanır (Hegel, 1977:
. Tin yahut özne, Öteki üzerinden kendini düşünen düşüncedir.
Tin yahut özne, Öteki üzerinden kendini düşünen düşüncedir
Hegel düşüncesinde özne, Tin (spirit), zihin (mind), bilinç ya da Töz (substance) olarak da
düşünülmektedir.
Fichte'nin nesne-özne ikiliğini ortadan kaldıran kendinden emin kendilik bilinci, Hegel
tarafından "Ben Benim" anlamına gelen totolojiden başka bir şey değildir. Bu totolojinin işaret
ettiği özne-nesne özdeşliği, hareketsizlikten başka bir sonuca yol açmaz. Hegel'e göre ise,
ancak başka bir kendilik bilinci ile ilişkisi içinde, yani özdeşliği aşan bir olumsuzlama hareketi
ile bir kendilik bilinci belirlenimli bir kendilik hâline gelir. Ve ancak o zaman, hakiki bir bilme
gerçekleşir (Rauch ve Sherman, 1999).

hegel düşüncesinde özne

Hegel düşüncesinde özne, Tin (spirit), zihin (mind), bilinç ya da Töz (substance) olarak da
düşünülmektedir.
Hegel'in öznesinin, ancak kendisiyle düşünümsel
(reflexive) ilişki içerisinde gerçekleşen bir özne olduğuna açıkça işaret
etmektedir. Özne, Töz'ün yani Kavram'ın, Tin'in, kendisine nesne olmasının,
bilincin kendine Öteki (other) olmasının sonucudur.Kendi kendisiyle
özdeş bir bilinç, Töz, Özne ya da Hakikat olamaz.

bilinçten kendilik bilincine geçiş

Bilinçten kendilik bilincine geçiş, duyusal dünyanın ve algılanan gerçekliğin dışsallığının, bilincin kendisiyle özsel olarak (essentially) ilişkili bir şey olduğunun ortaya konulmasıyla olanaklıdır. Hakiki bilme de, bu özsel ilişkinin farkına varılmasıyla gerçekleşmektedir.

HEGEL'DE KENDILIK
BILINCI VE ÖTEKI
IÇİNDEKİ YOLCULUK
Çiler Dursun

kendilik bilinci-hegel


Bilincin ilerleyişinin ilk aşaması olan duyu-kesinliği {sense-certanity), ancak "bu", "şimdi" ve
"burada" bilgisini veren ve basitçe nesnenin orada olduğuna ilişkin bir farkındalıktır. Bilinç
biçiminin yükseldiği ikinci aşama olan algılama (perception) aşamasında, bilinç, nesneleri
evrensel özelliklerine göre sınıflandırabilmektedir. Ancak bu da yeterli olmadığından bilinç,
kendi yasalarını gerçekliğe yüklemeye başlamaktadır. Duyusal deneyimin ham verilerini sınıflandırmak
için, yoğunluk, güç gibi kavramlarla kendi yasasını gerçekliği kavramak için evrensel
kategoriler olarak işe koşmaktadır. Ancak nesneye kavramlarla yaklaşmak, onu kendi tikelliği
içinde kavramaya elvermemektedir. Ardından anlama {understanding) aşamasına gelir
bilinç. Anlama aşamasında bilinç, gerçekliği kavramasına yardımcı olsun diye, yoğunluk, güç
gibi kavramları kendisinin inşa ettiğini görmeye başlar. Kendi yarattıklarını anlamaya çalıştığı
bu aşamada bilinç, kendi üzerine yansıttığı bir noktaya erişmiştir. Bu aşamada bilinç, 'gizli' bir
kendilik bilincidir (Singer, 1983; 56-57).

mutlak bilme/ Hegel

Mutlak Bilme, bilincin, nesneleri bilmesinin
nihaî olarak kendini bilmesi olduğunu fark ettiği durumdur. Bilincin tarihsel
ilerleyişi sonunda, bilinç, gerçekliği doğrudan bilecek ve onunla bir
olacaktır. Geride erişilmesi gereken, bilinemez bir "öte" kalmayacaktır.
Ancak bu noktaya yani hakikat alanına ulaşıncaya kadar, bilincin
katetmesi gereken aşamalar bulunmaktadır.6 Hegel, mutlak bilme ile sonuçlanacak
olan bilincin ilerleyişini, gerçekliği bütünüyle kavramak için
bilinç biçimlerinin bir ilerleyişi olarak görmektedir. Katettiği her aşamada
bilinç, kendisini bilebilmek için, kendisini kendi karşısına koymak zorundadır.
7 Kendisini bilebilmek için bilinç, kendinden başka bir nesneye
ihtiyaç duymaktadır. İşte "ötekilik" kavramı, bilinçten kendilik bilincine
geçişte belirir ve Hegel sisteminde hayatî önemdedir. Demek ki kendilik
bilinci, Hegel'de bir bilme türü olarak ortaya çıkar. Kendilik bilinciyle
birlikte bilinç, kendi düşünümselliğini ve kendi düşünümselliğinin zorunluluğunu
(essentiality) keşfetmektedir. Düşünümsellik zorunludur;
çünkü ancak duyusal olarak algılanan dünyadan gelen bir refleksiyon
yoluyla bilinç, kendilik bilinci hâline gelebilmektedir. Böylelikle bilinç,
aynı zamanda bu düşünümselliğin, sorguladığı duyusal gerçekliğin kurucusu
olduğunu da keşfetmektedir.

bilmenin gerçekleşmesi/ Hegel

 Töz'ün fiilî gerçeklik yani içerik kazanması, bilmenin
gerçekleşmesi, hakikatin kendi dolaysız (özgün) birliğinden kurtularak
dolaylanmış (aracılanmış) bir birlik hâline gelmesi, ancak olumsuzlamanın
sağladığı diyalektik hareketle olanaklıdır. Hegel'de, bilme ve varlık
arasındaki olumsuz ilişkiyi açığa vuran diyalektik hareket, karşıtların birbirlerinde
gözden kaybolmasının (vanish) ta kendisidir.4

hareketin kaynağı / Hegel

Kendilik bilincinin diyalektiğini olanaklı kılan
hareketin kaynağı, olumsuzlamadır. Hareketin amacı ise, kendi kendisinin
fiilî gerçekliğini edinmektir: Amaç, öznedir (Hegel, 1977: 12). Yani
hareket etme gücü saf olumsuzluktur; ve saf olumsuzluk, öznelliğin temel
niteliğidir. Öyleyse Özne, saf olumsuzluktur, yadsımadır. İşte Hegel'in
öznesi, kendi fiilî gerçekliğini, ancak olumsuzluğun paradoksal yardımıyla
edinen; kendisini mutlak bilmeye dair arzusunu, olumsuzlama diyalektiğinin
(dialectic of negation) işleyişi ile yerine getiren bir öznedir.
Dolayısıyla olumsuzluk, öznenin kendini fiilen gerçekleştirmesi için zorunludur
ve a prioridir.
Özne, saf olumsuzluktur, yadsımadır

21 Kasım 2013 Perşembe

"Tüze Bilimi özgür İstenci ilkesi ya da başlangıç noktası olarak alır."


İstenç özgürdür. Bu bağıntı üzerine, İstenç saltık olarak içgüdü, dürtü, eğilim, istek tarafından belirlenemez, köleleştirilemez. Aslında, tutkularına, eğilimlerine yenik düşen insana İstençsiz, İradesiz denir. Bilinçli olduğu düzeye dek, böyle dürtüsel, içgüdüsel belirlenime İstek deriz. 'İstediğimi isteyememem' anlatımı bir bağımlılığı, isteğin İstenç olmadığını imler. İstek de bilinçlidir, ama İstenç tarafından denetlenebilir.
İstenç Özgürlüğünü yadsıyan determinizm belirlenimin kendisini zorunluk ile karıştırır. Determinizm ya da belirlenimcilik kavramınedensellik anlatmaz. İstencin belirlenimi öz-belirlenim olduğu düzeye dek İstenç Özgürlüğün kendisidir.
İstencin özgürlüğü — belirlenmeksizin belirleyici olması — nesnel Tin alanında her belirlenim ve çıkarsamanın onunla uyum içinde olması gereken bağıntıdır. İstenç daha öte her belirlenimde Özgürlük olarak kapsanması gereken özsel bağıntıdır, Logostur. Yine aynı Özgürlük belirlenimi İstencin genel olarak İyi ile, bütünüyle soyut olarak İyi Kavramı ile özsel bağıntısını gösterir. Felsefede işimiz İyiyi (ya da başka herhangi bir Kavramı) betimlemek, açıklamak, tanımlamak değildir, çünkü saltık olarak soyut birşey, İyi Kavramı, tıpkı başka her Kavram gibi, betimleme ya da açıklama ya da tanımlama konusu olamaz, çünkü buna gerek duymaz. Açıklamalar vb. onu ancak bir tasarıma çevirir ve böylece felsefi çözümlemenin dışına düşürürler. 

aziz yardımlı 

istenç

İstenç; davranışlarla ilgili tepilerden bir bölümünü tutup ötekileri eyleme dönüştürme gücü, irade. istenilmiş olanı gerçeklettirmeye karar verme ve yerine getirme gücü, irade.

kavramlar

Kavramlar kendi aralarında bağıntılıdırlar, ve bu bağıntılar onları belirli kılan içerikleridir.

özenç

istek , imrenme

11 Kasım 2013 Pazartesi

Gospel

Türkçe İngilizce -Gospel 
i. İncil
Türkçe Almanca - Gospel 
hakikat, gerçek, ilke, müjde

Agape

Yunanca'da "karşılık, menfaat ya da herhangi bir cinsel dürtü gözetmeyen aşk" anlamına gelen "agape", "eros" kavramıyla zıtlık oluşturur. Skolastik felsefede Tanrı için duyulan sevgiyi anlatmada kullanılmıştır. Ahlak felsefesinde erdemin merkezinde "sevgi" olduğu düşüncesini yansıtan "agapizm" buradan gelmektedir.

    bengi

    1. Sonu olmayan, hep kalacak olan, ölümsüz, ebedî.

    » Sağın Tanımı/Anlamı



    1. Doğruluk kuralına uygun olan.

    2. Sözün anlatılmak istenene tam karşılık olması, tam uygun düşmesi niteliği, sahih.

    3. (Lat. exigere = bir şeyi tam olarak yapmak, bir ölçüye göre yapmak; exactus = tıpatıp, tamtamına, yetkin; tıpatıp ölçülebilen) : 1- Sözün anlatmak istenene tam karşılık olması, tam uygun düşmesi niteliği (sağın anlatım). 2- Ölçünün ölçülene çok az da olsa bir ayrım bırakmaksızın, tıpatıp uyması niteliği (sağın ölçü).T. : sahih

    4. 1. Serap. 2. Yanlışı, eksiği olmayan.


    Horda ne demek?


    göçebe ve ilkel olarak yaşayan yağmacı ve sataşkan topluluk.

    10 Kasım 2013 Pazar

    Öznel -Nesnel Idealizm


    Idealizm ikiye ayrılır . Öznel idealizm nesnel idealizm. 
    Öznel idealizm -Berkeley
    Nesnel idealizm Hegel

    Modern töz metafiziği

    On yedinci yüzyıldan itibaren ya Kıta  Avrupa'sında Descartes ya da Ada Avrupa'sında Hobbes ve Lockea benzeri filozoflar tarafından geliştirilmiştir.
    1- monizm o da ikiye ayrılır. Materyalizm idealizm , spiritüalizm.
    2-düalizm
    3-tözcülüğü reddeden fenomenalizm

    Klasik töz metafiziği

    Varlığı oldukça genel perspektiften ele alan klasik görüş soyut varlıklarla somut varlıkları, fiziki nesnelere kavramsal nesneleri , tümeller ile tikelleri birbirinden ayırmıştır.  

    mekanik-diyalektik materyalizm

    Varlığın fiziki bir nitelik taşıdığını öne süren materyalizm , maddenin özünün hareket ve enerji olduğunu ileri sürer. Maddenin özü olduğunu ileri sürdüğü hareketin mekanik mı diyalektik bir hareket olarak mı tasarlandığına bağlı olarak ikiye ayrılırlar. Mekanik materyalizmin en önemli temsilcisi Thomas Hobbes , diyalektik materyalizmin en önemli temsilcileri ise Karl Marx ve Friedrich Enges' tir.

    Monizm- düalizm

    Modern töz metafiziğinde karşımıza ya materyalizm ya da idealizm olarak çıkan monizmin karşıtı düalizmdir. Düalizmde iki töz vardır . Madde ve zihin.

    Berkeley

    Berkeley , idealizmin en büyük temsilcisidir.

    Metafizik

    Metafizik , tüm değişmelerin ardında değişmeyen bir temel arayışını ifade eder. Töz metafiziğinde , işte bu temele töz adı verilir.

    Ontoloji olarak metafizik

    Ontoloji olarak metafizik , töz metafiziği, süreç felsefesi, varoluş felsefesi.

    Kant-Numen, fenomen

    Insan bilgisi fenomenlerde sınırlıdır. O numenleri bilemez. 

    Kant

    Ilk fielsefe

    "Ilk felsefe "Aristo'ya göre metafiziktir.

    Numen-Kant

    Numen (Noumenon) veya Ding an sich, yani "kendinde olan şey", Kant felsefesinde fenomenin ötesindeki bilinemez ve tanımlanamaz "gerçeklik", "gerçek bilgi" manasındadır. Bilginin imkânı ya da imkânsızlığına yönelik düşünceler çerçevesinde, özne'nin ilişki kurduğu nesnenin görüntüsünün ardındaki gerçek özünü tanımlama çabası olan numen, somutun ifade bulduğu "fenomen"'in karşıtı olup, varoluşsal özü ifade eder. Herhangi bir varlığın algımızdan bağımsız, kendi içinde oluşur.
    Etimolojik olarak Yunanca "nous"dan (akıl) gelmektedir. Çoğulu Noumena`dır. Her ne kadar bazı yazarlar "noumena"yı kullanmayı daha uygun görmüş olsalarda sadece tekil veya çoğul hâlinin kullanımı bile sorun yaratmaktadır. Zira "numen", algıladığımızfenomenin ötesindeki bilinemez gerçeklik olduğu için, gerçekte "tekil" veya "çoğul" olma hâli yani ferdiyet de bir numendir. Kantfelsefesinde numenin karşıtı fenomendir; çünkü fenomen algılarımızla oluşturduğumuz dünya, algılarımızla kavradığımız "gerçeklik" ve "bilgi"dir.
    Alman düşünürü Kant’a göre öz, kendinde şey ve phenomenon karşıtı olarak numendir. Asla bilinemez. Bizler sadece nesnelerin görünüşlerini bilebiliriz, kendinde ne olduklarını bilemeyiz.
    Vikipedi

    Kant -metafizik

    Kant, metafiziği genel metafizik ve özel metafizik diye ikiye ayırmıştır. Genel metafiziği ontolojiyle özdeşleştirirken özel metafiziği rasyonel teoloji , rasyonel psikoloji ve rasyonel kozmoloji olarak üç bölümde toplanmıştır.
    "Felsefe nesnelerin düşünceyle görülmesi , düşünceyle ele alınmasıdır. "


    Hegel

    6 Kasım 2013 Çarşamba

    Apolloca ; düş
    Dionysosca ; coşkunluk -kendinden geçiş
    Kavramsal sanat , sanat nesnesi üretmek yerine kavramı sanatlaştırır.

    5 Kasım 2013 Salı

    Belirliliğin olumsuzlanması olarak Sonsuzun karşısında Sonlu olgusal belirli varlık olarak durur.
     Böylece Sonlu ve Sonsuz nitel ilişki içinde ve birbirlerine dışsal olarak dururlar.
    Sonsuz kendi içine yansımış belirli-Varlıktır.
     Sonsuzluk olumsuzluk içeren Sonlunun olumlu belirlenimidir.
    Türkçe'de de ‘gerçek' sözcüğü Kavram ve Olgusallığın birliğini anlatır, örneğin‘gerçek İnsan' dediğimizde olduğu gibi. Burada 'gerçek' fiziksel olanı değil, Kavramına uygun olanı anlatır. Doğal bilinç için yalnızca fenomenal/tasarımsal olan, yalnızca reel/olgusal olan, yani duyusal ve tekil olan gerçek olandır. Bu bilinç geçici, yiticiolana, Kavramına uygun olmadığı için gerçekten var olmayana, oluşta olana ‘Gerçeklik' der. Ve hiç anlamadığı ve bu nedenle onda derinlik yanılsaması yaratan yabancı bir 'hakikat' sözcüğünü 'gerçeklik'ten boşalan yere geçirir. Bir ikon gibi gördüğü salt bir sesin ve simgenin arkasında anlamadığı, anlatım veremeyeceği ve anlamsız, saçma, giderek abuk sabuk düşüncelere dalarak doğal dilini de bozar.

    aziz yardımlı 
    ne gökte, ne doğada, ne de tinde ya da ne olursa olsun başka hiçbir yerde dolaylılığı olduğu gibi dolaysızlığı da kapsamayan hiçbirşey yoktur, öyle ki bu iki belirlenim ayrılmamış ve ayrılamaz olduklarını ve karşıtlıkları ise bir hiç olduğunu gösterir. Ama bilimsel tartışma söz konusu olduğunda, bu içinde dolaysızlık ve dolaylılık belirlenimlerinin ve öyleyse karşıtlıkları ve gerçeklikleri üzerine tartışmanın yer aldığı her mantıksal önermede böyledir.

    aziz yardımlı /hegel kongresi 
    Dizge tüm bileşenleri zorunlu olan bütündür. Tek bir kıpısı bile çıkarılabilir değildir, çünkü bütünün kendisi her bir kıpı ile saltık olarak bağıntılıdır. Böyle mantıksal bir bütünlük ancak Tanıtlamanın ve böylece Bilginin kendisi ile bir olan bir Yöntem aracılığıyla üretilebilir. Yöntem Dizgenin açınımını hiçbir basamağı daha önce tanıtlanmış olmayan hiçbir öğe üzerine dayanmayan saltık bir tanıtlama sürecine çevirir, böylece bütün içeriği Kavramın saltık disiplini altında Bilgi ya da Bilim olarak örgütler. “Bunun dışında kalan herşey yanılgı, karışıklık, görüş, çaba, özenç ve geçiciliktir.”3

    aziz yardımlı 
    Derin düşünen anlağa özgü Yorumun öznelliğinden Bilginin nesnelliğine yükselmek ancak ve ancak tüm varsayımı (ya da yorumu) kaldıran, düşünmenin her öğesini yalnızca kendinde onunla bağıntılı olanla bağlayan, ve böylece yalnızca Kavramın mantığını izleyen bir tanıtlama Yönteminin sonucu olabilir.
    Hegel ‘Yöntem’den büyük Mantık'ta “saltık yöntem” ("die absolute Methode") olarak, küçük Mantık'ta “kurgul Yöntem” ("die spekulative Methode") olarak söz eder ve hiçbir yerde ‘diyalektik Yöntem’ adlandırmasıını kullanmaz (tıpkı ‘tez, antitez ve sentez’ adlandırmasını da kullanmaması gibi; aslında bileşenleri ayırılabilir olan 'sentez'in bileşenleri ayırılamaz olan mantıksal Kavramın birliğini anlatmak için uygunsuz olduğunu belirtir). Konu pekala salt bir adlandırma sorunu olarak görülebilir. Ama 'diyalektik' doğal bilinç için biçimsel bir karşıtlığın algısından daha çoğunu anlatmaz ve 'diyalektik yöntem' üzerine kurulu çözümlemeler hemen hemen her zaman sıradan Anlak söylemlerinden öteye geçmez. Sağın bir yöntem çözümlemesinde diyalektik kıpı ilk olumsuzlama olarak sözcüğün gerçek anlamında olumlu olana götüren "ortadan kaldırma" kıpısının (Aufhebung) bütünüyle gerisine düşer.


    aziz yardımlı 
    "doğru yorum" olanaksızdır.

    jacques derrida


    4 Kasım 2013 Pazartesi

    Düşünce kendi belirlenimlerini kendi içinden üretir.

    Hegel


    "Kavramlar İdealar deneyimden türer"

    Hegel

    Olumsuz- Olan ortadan kaldırılmış olandır,olumsuz Varlıktır. Olumsuz -olan dolaysızlık ya da Varlık değil , ama dolaylı olumsuz Varlıktır; yok olan ya da olmayan değil , ama ortadan kaldırılmış olarak varolandır.
    Olumsuzluk, Yokluğun tersine, belirlidir, ya da belirli Yokluktur (bestimmtes Nichts).

    Hegel - Olumsuzlama

    Olumsuzlama bir ilişkiyi, dahası bir ortadan kaldırma ilişkisini varsayar.
    Kavram karşıtı yoluyla belirlendiği ve karşıtlık ilişkisi ortadan kaldırma ilişkisi olduğu için, Kavram kendi doğasında olumsuzlama içerir. Ve olumsuzlanan karşıt olduğu için, Kavram olumsuzun olumsuzlanmasını da kendi doğasında taşır.
    Ortadan kaldırmanın doğası irdelendiğinde, bir kavramın onunla Bir olan kendi başkasını ortadan kaldırması olanaksızdır, çünkü buolanaklı olsaydı, kavram karşıtıyla birlikte kendi kendisini de yoketmiş olurdu. Ama buna karşın bir "ortadan kaldırma"dan söz ederiz, çünkü bu sözcük, tıpkı Almanca "Aufheben" gibi, salt bir yoketmeyi değil, ama saklamayı da anlatır.

    Hegel/mantık

    Hegel -kendi için varlık


    Kendi-için-Varlık 

    Kendi-için-Varlık sonsuz Varlıktır, yani bir belirlenim olarak öyle bir olumsuzlama içerir ki, bu aynı zamanda bir olumsuzlama değildir, çünkü olumsuzu kendisidir. Kendi-için-Varlığın kavramı budur.
    Kendi-için-Varlık Bir ile aynı şey değildir. Bir kendi-için-Varlığın yalnızca bir belirlenimi ya da biçimidir. Ego, bilinç, özbilinç vb. de birer kendi-için-Varlıktır.
    Kendi-için-Varlık yalnızca Varlık değil, yalnızca belirli-Varlık da değil, ama her ikisidir.
    Belirli-Varlık başkası-için-Varlıktır. Kendi-için-Varlık da belirli olduğu düzeye dek başkası içindir. Ama bu başkası kendisidir.
    Belirli-Varlık ortadan kaldırılmış Varlıktır. Kendi-için-Varlık ortadan kaldırılmış belirli-Varlıktır. Belirli Varlık ilk olumsuzlama iken, kendi-için-Varlık ikinci olumsuzlama, olumsuzlamanın olumsuzlamasıdır.

    Hegel kendi için varlık




    Kendi-için -Varlık


    Kendi-için-Varlığın Sonsuzdan ayrımı birincinin başkası kendisi iken, ikincinin başkasının ise kendisi olmasıdır. Kendi-için-Varlığın olumsuzu Kendi-için-Varlıktır. Sonsuzun olumsuzu Sonludur.
    Belirli-Varlıkta Varlık bir başkası ile, olumsuzlama ile göreli olarak belirlidir. Kendi-için-Varlıkta belirlenim olumsuzlamanın olumsuzlaması olarak, sonsuz olarak, saltık olarak belirlidir.
    Kendi-için-Varlık Özdeşlik değildir, çünkü onun durumunda Başkalık ortadan kalkmıştır ve Kendi-için-Varlık dolaysızdır. Buna karşı Öz durumunda başkası ile ilişki belirlenimin kendisini oluşturur ve Hegel'in bir yansıma ilişkisi dediği şeydir.

    Hegel kendi için varlık

    Kendi-için-Varlığı anlamaya yardımcı olabilecek ilk tasarım "kendi için" anlatımıdır. Tasarım hiç kuşkusuz Kavrama geçişin geçerli bir yoludur.
    "Kendi için" olmak birşeyin kendisini nesne alması, kendi ile ilişkiye girmesi, kendisini kendi önüne koyması, kendisini kendinden itmesidir. Bu dışsal "itme" anlatımı Hegel'in de bu kavramı çözümlemesinde sık kullandığı bir tasarımdır.
    Kendi-için-Varlık gerçekte Birdir, ve Bir kavramını düşünmek tüm başkalığı dışlamayı, saltık soyutlamayı gerektirir. Ama saltık olarak soyut olmak aynı zamanda belirlenimsiz olmaktır. Birin saltık soyutluğu içinde kalması ve gene de belirli olması belirlenimini verecek olan olumsuzun, başkasının o denli de yalnızca ve yalnızca kendisi olması yoluyla olanaklıdır. Bir belirlenimini ancak kendisi ile, ancak Bir ile ilişkide kazanır. Varlığın Varlık ile ilişkisi kendi-için-Varlığı başkası-için-Varlık olmaktan ayırır.

    Hegel kendi için varlık

    Kendi-için-Varlık başkasında kendisi ile karşılaştığı için sonsuz Varlıktır, çünkü Sonsuzluk sonlu olmamak değil, ama sonlu olmak ve aynı zamanda sonluda başkası ile değil kendi ile karşılaşmaktır.
    Sonsuz kavramı da eğer tüm olumsuzlamadan, sınırdan, başkasından soyutlanırsa belirlenimsiz kalır. Spinoza ve Schelling bu yolda tüm olumsuzu Tözden ve Saltıktan uzaklaştırmayı istemişlerdir. Spinoza tüm belirlemenin olumsuzlama olduğunu doğru olarak görmüş, ama Tanrıyı ya da Tözü bu olumsuzlamadan kurtarmak için tüm belirlenimi ondan dışlama yolunu seçmiştir. Schelling Saltıkta tüm şeylerin Bir olduğunu, ve bunun için Saltıkta tüm ayrımın, belirlenimin yitmesi gerektiğini ve böylece Saltığın arı olumluluk olduğunu düşünmüştür. Ama olumluluk olumsuzdan dışlandığı ölçüde kendisi olmaya da son verir. Göreliliği dışlayan bir Saltık Saltık olmaya son verir.
    Bu tür düşünceler kurgul değil ama analitiktirler. Kurgul düşünce Sonsuzu Sonluyu da içeren Kavram olarak alır. Eğer sonlu sonsuzdan dışlanacak olursa, gerçekte o zaman onu sınırlayan ve sonlulaştıran etmen olur. Sonsuzun gerçeği sonlu ile bir olmaktır. Kendi-için-Varlık da tam olarak bu aynı sonsuzluğu anlatır.

    Hegel kendi ile ilişki

    Kendi ile ilişki sonsuz ilişkidir. Birşeyin Başkası ile ilişkisi onun sonluluğudur, çünkü Başkası Birşeyin sonudur. Kendi ile ilişkide de bir son vardır, ama Birşey bu sonda o denli de kendi kendisi ile buluştuğu için bu son gerçekte sonu olmayan bir son, sonsuzdur.
    Birşeyin kendi ile ilişkisi ilk olarak bir ilişkidir, ve salt tekil bir soyutluk durumu, salt bir ilişkisizlik değildir. Bu ilişkinin zorunluğu belirli olmanın kendisinde yatar, çünkü belirlilik her durumda ilişki imler.
    Olumsuzlamanın olumsuzlaması yoluyla elde edilen dolaysızlık kendi-ile-ilişkidir.
    Varlık durumunda, varlığın tam ilişkisizliği ve içeriksizliği söz konusu olduğunda, bu analitik kıpı kendi ile ilişkiden söz edilmesini de gereksizleştirir. Ama varlık gene de kendinde ilişkidir, çünkü belirlidir.

    Hegel -Olumsuzlamanın olumsuzlaması

    Olumsuzlamanın olumsuzlamasının sonucu kendi-ile-ilişkidir, olumluluktur.
    Kendi-ile-ilişki ya da kendi ile dolaylılık yalın özdeşliktir ( A = A) (die Vermittelung mit sich ist im Etwas gesetzt, insofern es als einfaches Identisches bestimmt ist).
    Kendi ile ilişki kendi ile göreli olmak, böylece göreli olmamak, saltık olmaktır. Kendi ile ilişki kendinin kendi ile birliği ve böylece belirliliğin olumsuzlanmasıdır. Spinoza saltık olmayı belirlenimsiz olmak olarak anlar ve buna göre Tözden tüm olumsuzlamayı dışlar. Yine, Parmenides için de Varlık belirlenimsiz olumludur.
    Ama kendi ile ilişki, bu arı olgusallık kendinde o denli de olumsuzluktur ve kendi ile ilişkili olan belirliliktir.
    Değişimin başkasını gerektirmesi ölçüsünde, kendi-ile-ilişki değişimi dışlar.

    Hegel -olumsuzlama




    Olumsuzlama Olgusallık ile karşıttır. Ama 1) Olumsuzlama olumsuz olarak kapsadığı moment dolayısıyla belirlidir ve Olgusallıktır; ve 2) Olgusallık belirlilik olduğu düzeye dek Olumsuzlamadır. Olumsuzlama ve Olgusallık birdir. Birlik aynı zamanda Çelişkinin kendini ortadan kaldırma biçimidir. Bu iki momentin ortadan kalkışı ya da Birlikleri yeni terimdir. Birlik başkası ile, olumsuzlama ile tüm ilişkiyi olumsuzlamış, kendi içine çekilmiştir. Bir belirliliği olan ve başkalığı dışlayan bu Varlık Birşey dediğimiz şeydir (Kendi-içinde-Varlık).

    Hegel-Olumsuz

    Olumsuzlama olumsuzlar, olumluluğu ortadan kaldırır, ama böylelikle kendini de ortadan kaldırır ve bu Hegel'in olumsuzlamanın olumsuzlaması dediği şeydir. Sonuçta olumsuzlanmış bir karşıtlık vardır. Olumsuz karşıtlık ise Birlikten başka birşey değildir. Bu birlik somuttur, içeriklidir, çünkü ortadan kalkan yanları olumsuz olarak kendi içinde kapsar ve belirliğliğini bu kendi kıpılarından alır. Bu belirliliklerin doğası birlik olarak somut kavramın belirlenimini oluşturur.
    Olumsuzlama soyut hiçlik değildir ve karşıtı ile, olgusallık ile birlik içinde durur ve onu bir kıpı olarak kendi içinde kapsar, onun tarafından belirlenir. Öte yandan Kant (AUE, B 217, A 176) olumsuzlamayı tam olarak bu soyutluğu içinde görür, ve olgusal olanı ise duyumlar ile ilişki içinde tanımlar: "Ama genel olarak duyumlara karşılık düşen olgusal, olumsuzlama = 0 ile karşıtlık içinde, yalnızca kavramı kendinde varlık kapsayanı temsil eder, ve genel olarak görgül bir bilinçteki sentezden başka birşeyi imlemez" :: "Aber das Reale, was den Empfindungen überhaupt korrespondiert, im Gegensatz mit der Negation = O, stellt nur etwas vor, dessen Begriff an sich ein Sein enthält, und bedeutet nichts als [A 176] die Synthesis in einem empirischen Bewußtsein überhaupt. "

    Hegel-Olumsuz

    Olumsuz-Olan ortadan kaldırılmış olandır, olumsuz Varlıktır. 
    Olumsuz-olan 
    dolaysızlık ya da Varlık değil, ama dolaylı, olumsuz Varlıktır; yok olan ya da olmayan değil, ama ortadan kaldırılmış olarak varolandır.

    Benzer olarak, 'olumlu-olan' dolaylı, koyulmuş Varlıktır.
    'Olumsuz-olan' 'olum' ya da 'olma' durumu, Varlığı olumsuzlanmış olandır. Vardır, ama olumsuz olarak. Olumsuz terim dolaylıdır, çünkü olumsuzlanma yoluyla, kendi başkası tarafından ortadan kaldırılma yoluyla ortaya çıkmıştır. Vardır, ama Varlığı olumsuzdur; yoktur, ama dolaylı Yokluktur.
    'Olumsuz-olan' bir ilişki olandır, çünkü dolaylıdır.

    Hegel-Olumsuz

    Olumsuzluk vardır, ama dolaysız olarak değil, dolaylı olarak. Ya da ortadan kaldırılmış Varlık ve dolaylı Yokluktur. Dolaylı Yokluk ortadan kaldırılmış Yokluktur, böylece Yokluğun olumsuzlanması olarak dolaylı Varlık ya da olumludur.
    Olumsuzluk, Yokluğun tersine, belirlidir, ya da belirli Yokluktur (bestimmtes Nichts).
    Olumsuzluk ilişkidir, ve böyle olarak olumludur, çünkü ilişki belirlilik ve böylece olgusallıktır. Yine bu aynı ilişkililik bağlamında Olumsuzluk dolaylılıktır, olumlu olan dolayısıyladır.
    Dolaysız Yokluk, genel olarak Yokluk bir ortadan kalkma süreci içermez, soyut Yokluktur. Dolaysız Yokluk soyut olumsuzluktur.
    (Öz alanında dolaylı dolaysızlık durumunda Valık Varoluş olarak ve dolaylı kılıcı etmen Zemin olarak koyulur.)
    "Kavramlar İdealar deneyimden türer"

    Hegel

    Yurttaşlık -çevre ve yönetim

    Tomasa Hobbes Leviathan adlı eserinde , doğa durumunda insanlar arasında sürekli bir savaş olduğunu düşünür.
    More, Lockea, Rousseau , Tolstoy gibi düşünürler , insanların bir yönetseler aygıt olmadan da uyum ve işbirliği içinde olabilecek sosyal yaratıklar olduğunu söylerler.

    Hegel-olumsuzlamanın olumsuzlaması

    Olumsuzlamanın olumsuzlaması olumludur. Olumlu olan dolaysızdır. Ama o denli de dolaylıdır. Dolaysızlık dolaylılığı, onu ortaya çıkaran süreci olumsuz olarak kapsar ve onunla ilişkisi olumsuz ilişkidir.
    İlk olumsuzlama ilk terimi olumsuz olarak kendi içinde kapsayan bir olgusallık olarak düşünülür. Yine, ilk olumsuzlama yalnızca olumlu bir varlık olarak kendisi değil, ama olumsuz bir varlık olarak ortadan kaldırdığı şeydir. Onunla birdir, belirlenimini ona borçludur, onsuz mantıksal olarak olanaksızdır. Olgusallık kendi içinde taşıdığı olumsuzlama nedeniyle belirlidir, Nitelik ile birdir. Belirlilik olumlu olarak koyulmuş olumsuzlamadır.

    3 Kasım 2013 Pazar

    Laiklik , Katolik, Ortodoks ve Fransız kültüründe egemen bir oluşumdur. Sekülerizm ise Protestan, Anglikan Kilisesi, İngiliz ve Alman. kültüründe etkili olmuştur.

    Sekülarizm

    Kavram ingilizceden gelmektedir ve "dünyevilik "  ve " dünyaya ait olma " anlamında laikliğin bir başka tanımını oluşturmaktadır. Iki kavram arasında şu fark önemlidir. Sekülarizm " din ve devletin ayrı ayrı özerk ve bağımsız kurumlar olmalarını" laiklik ise "dinin devletin mutlak otoritesi altında olmasını " savunmaktadır.

    Laiklik

    Laiklik köken olarak Yunanca "laikos" sözcüğünden gelmiştir. Eski Yunanlılar din adamı sınıfından olmayan halktan kişilere "laikos" demekteydi. Laikliğin sözcük anlamı , " din adamı sınıfından olmayan kişi, dini olmayan şey, düşünce , sistem ve prensip" tir.
    Laiklik yalnızca dindarların değil dinsizlerin de kamu gücünün güvencesinde olmasına yönelik bir ilkedir.

    Cumhuriyet

    Cumhuriyetçi görüş Roma İmparatorluğu'na dayanır. Ve insanın doğası gereği siyasi bir varlık olduğunu ve potansiyellerini gerçekleştirmek için insanların ortak bir örgütlenme içinde bir arada yaşaması gerektiğini , iyi bir insanın aynı zamanda iyi bir vatandaş olması gerektiğini ve toplumun da iyi vatandaşlardan kurulu olduğunu ileri sürer.

    Demokrasi

    Demokrasi " halk yığınları ,yoksullar " anlamına gelen" demos "ile "güç ,iktidar " anlamına gelen "kratos" sözcüklerinin birleşmesinden meydana gelmiştir. Bundan dolayı demokrasi kısaca  , "halkın yönetimi" anlamına gelmektedir.
    Demokrasinin ilk örneklerine eski Yunan kent devletleri'nde rastlarız.
    Olumsuzlama kavramı kendi kendisini ortadan kaldırmaya götüren şeydir.