Kendilik bilinci, saf hâle
gelmek için, sadece maddî nesnelere bağlı olmadığını göstermek zorundadır.
Oysa kendilik bilinci maddî nesnelere ikili biçimde bağlanmıştır:
O, kendi canlı bedenine bağlıdır ve onaylama istediği öteki kişinin canlı
bedenine de bağlıdır. Maddî nesnelere bağlı olmadığını göstermek için
giriştiği ölüm/kalım mücadelesinde, ötekini öldürmeye çalışır. Böylece,
ötekinin bedenine bağımlı olmadığını gösterebilecektir. Bu mücadelede
kendi yaşamını riske ettiği için de, kendi bedenine de bağımlı olmadığını
sergilemektedir. Dolayısıyla iki bireyin başlangıçtaki ilişkisi, huzurlu bir
karşılıklı tanıma değil bir çarpışmadır. Kojeve'in "saf prestij için mücadele"
dediği bu mücadelede bir kendilik bilinci, ötekini onaylaması gerekmeksizin
tanınmayı elde etmek için, ölüm riskini göze alır yani fiziksel
varoluşun zorlamalarından kendisini tamamen koparır. Mücadelenin
sonucu, efendi-köle arasındaki karakteristik ilişkinin kurulmasıdır. Efendi-
köle ilişkisi, bundan dolayı, kendilik bilincinin en yüksek eşitsizlik
noktasını temsil eder. Tam tanıma (bütünüyle karşılıklılık), ancak insan
bireyler kendiliğinden emin olmaya son verirlerse; kendi kesinlik ânına
tutunmayı bırakırlarsa; ancak kendilerini ve birbirlerini toplumsal dünyanın
pratik birliği içindeki ortak katılımcılar olarak görürlerse gerçekleşebilir.
Bu, Hegel'in "Biz olan Ben, Ben olan Biz" dediği durumdur. Bu,
mutlak Tin'dir (Geist).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder